Yaşam bazen bizlere üzüntülü, bazen de sevinçli olaylar sunar. Önemli olan sunulanı
kabul etmektir. Bizler sevindiğimiz olaylara bir neden aramazken üzüldüğümüz
olaylara nedenler arar, bulur ve o üzüntüyü çoğaltırız. Şair ne güzel söylemiş:‘Senden
gelen dertte hoş, lütufta hoş’ devamını da be getireyim. Bu dünyada herşey boş!
Fuzuli’ye sormuşlar: Sevmek mi daha güzeldir, sevilmek mi? Sevmek demiş; çünkü
sevildiğinden hiçbir zaman emin olamazsın. Sevdiğiniz insanın sizin için nelerden
vaz geçeğini neleri sizin için feda edebileceğini görmeden sevildiğinizi hiç bir zaman
anlayamazsınız? Deseler de siz gerçekten seviyorsanız, sevildiğinizi sevdiğinizin
gözlerinden anlarsınız.
Dinimizi bile birbirimizin ayağını çekerek ya da kaydırarak yaşar olduk. Oysa bu
öğretiyi yaymaya çalışan bile ‘Ben bu dünyaya güzel ahlakı ve sevgiyi tamamlamak
için gönderildim’ demiyor mu? Bizler de ancak birbirimize el vererek, omuz vererek
sevgimizi karşımızdakine göstererek başarıyı ulaşabileceğimizi görmeliyiz.
Başarısızlığı önlemenin tek yolu sevgi, saygı ve paylaşmaktan geçer. Toplumsal hayat
birbirimizi kandırmak ve ütmek üzere değil, paylaşmak üzerine kurulursa yaşamak
güzel olur. İhtiyaçlarımızı tek başımıza karşılayamayız. Benim sana ihtiyacım olduğu
kadar senin de bana ihtiyacının olduğunu unutmamalısın. Paylaşmak ise sevgi
kaynaklıdır, ancak birbirimizi severek ve birbirimize yardım ederek hayatı daha kolay
ve yaşanır kılabiliriz.