Temmuz ayının sarı sıcağı hepimizi  bunalttı. İklimlendirme  teknolojisinin sığınaklarında pencerelerden başımızı  sarkmaktan bile  korktuğumuz günlerimiz oldu… Lise günlerinden  bu yana  yarım yüzyılı çoktan aşmış notlarımı  karıştırdım. Doğrusu hangi  ruh halinde yazdığımı, ne zaman yazdığımı  saptayamadığım bir manzum  deneme geçti  elime… Hafızamı  yokladım,  yoğun bir sevda hali  de yaşamamıştım. Yaşadığım  dönemleri de anımsıyordum… Manzum  denemeyi  bir başkasının yazmış olabileceğini bile düşündüm…
 
Daktilonun titrek vuruşlarında, tekniğine uygun  olmayan  manzum denemeyi neden yazdım?
 
Hiçbir  fikrim yok… Zihnimin derinliklerinden  bugünü  en küçük bir sinyal de gelmedi. Herkes  kendine göre  değerini nasıl olsa  verecektir… Arşivin tozlu  dosyalarında kalmasın,  insanlar  doğru ya da yanlış  bir  hükme varsın:
 
Güneşinde gölge  oldum ben senin
Sen nerdeysen ben orada  sevgilim
Sensiz dünya bir hiç oldu ne dersin
Bana senin için mecnun desinler
 
Kışıma bahardır gözünde  gülüş
Saçına dokunmak gönlümdeki düş
Uzaktan göndersen bir tatlı öpüş
Kara sevdasından memnun desinler
 
Güzellik huyunda aklında senin
Çölümde vahasın inan sevgilim
Boşlukta sesine değse ellerim
Biri anda ışığın  söndü  desinler
 
Gönül bu kapıldı aşkın seline
Takıldı sevdanın tatlı diline
Varlığım senindir verdim  eline
Sevdanın selinde öldü desinler
 
Temmuz  sıcağında  sizi  yormak istemedim… Eğer bu manzum  denemeyi  okuduysanız, benim için ne söylerseniz söyleyin… Ama asıl önemlisi  olan kendi iç dünyanızın  derinliklerine dalın. Bir  kapılma anınızda  aklınızdan geçenleri  not etmiş olabilirsiniz, onu  küçük bir yazıyla  hepimizle paylaşın.
 
Paylaşın ki   “insan”  dediğimiz  yaratığın ne  kadar değişik anların destesi olduğunu  anımsayalım, insanı-odaklı düşüncenin  gerektirdiği  geniş ufuklu  bakışların engin uzlaşmacılığıyla  birbirimizi  anlaaayalım. Unutmayalım, “En uzak mesafe iki insan arasındadır; birbirini anlamayan”