Yeni yılın ilk yazısında iyi dileklerde bulunmanın yanı sıra güzel konulardan bahsetmeyi çok isterdim.
Ne yazık ki geçen yıl olduğu gibi yine her gün bir önceki günü aramaya devam ediyoruz.
Boğaziçi Üniversitesindeki rektör atama yöntemine karşı çıkan öğrencilerin demokratik haklarını kullanarak gösterdikleri tepki için güvenlik güçlerinin orantısız bir şekilde karşılık vermesini anlamak mümkün değil.
Diğer yandan, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek açıklamalar ve sosyal medya paylaşımlarıyla ilgili açılan soruşturmalar,
Din eksenli siyasetin her zaman can simidi olan türban konusu ve “siyasette kadını vitrin mankeni” olarak gören anlayışın yarattığı tartışmalar,
Sonu gelmeyen “darbe” söylemleri üzerinden yürütülen polemikler gündemdeki yerini koruyor.

Tüm bu olaylar olurken geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında emekli bir vatandaşın mikrofon uzatıldığında sesi titreyerek verdiği yanıt ise hala gözümün önünden gitmiyor.
68 yaşında olduğunu belirten ve ay sonunu getiremediğinden yakınan emekli “Yapamadığım o kadar çok şey var ki, bir canım var o da başıma bela oldu” ifadesini kullandı.
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak röportaj yapılan kişinin sözlerinin “ağırlığının” etkisinden hala kurtulamadım.
Gerçekten de içim sızlıyor.
Biliyoruz ki, ülkemizde milyonlarca insan çok büyük maddi güçlük içinde ve yaşamını zorlukla sürdürebiliyor.
Oysa ki bireyler olarak mutlu yaşamak, istediklerimizi gerçekleştirmek, ihtiyaçlarımızı karşılamak en doğal hakkımız.
Ancak bu temel talepler ülkeyi yönetenler nezdinde karşılık bulmuyor.
Bu ülkeye yıllarca hizmet vermiş ve artık belli bir seviyede ihtiyaçlarını karşılamış olması beklenen emekli o kadar “mutsuz” ve “umutsuz” hale gelmiş ki kendi varlığını taşıyamaz hale geldiğini ifade ediyor.

Dünyadaki emeklilerin durumuyla karşılaştırıldığında zaten ülkemizdeki durumun ne kadar kötü olduğu görülüyor.
Bu bağlamda ülkelerin emeklilik şartlarını inceleyen “Küresel emeklilik endeksi raporuna” göre 39 ülkenin yer aldığı listede Türkiye ortalamanın çok gerisinde sondan üçüncü sırada yer alıyor.
En üst sıradaki Hollanda’nın puanı 82.6 iken Türkiye’nin emeklilik endeksi puanı 42.7 olarak görülüyor.
Aradaki oransal fark Türkiye’de emekliler açısından tablonun ne kadar gerilerde olduğunu ortaya koyuyor.   
Ayrıca belirtelim, Türkiye genel endeksin yanı sıra “yeterlilik” ve “sürdürülebilirlik” alt endekslerinde de son sıralarda yer alıyor.
Endeks verilerine göre raporda Türkiye için asgari ücretin ve emeklilik aylıklarının iyileştirilmesi tavsiyesi yer alıyor.

Emekliler için ortaya konulan tablonun aslında toplumun çoğunluğu için geçerli olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Eğitimde fırsat eşitsizliği pandemi süreciyle birlikte daha da derinleşmiş durumda.
6 milyon öğrenci Eğitim Bilişim Ağı (EBA)’ya ulaşamadığı için temel eğitim hakkından yararlanamıyor.
Bugünlerde en çok ihtiyaç duyulan sağlık hizmeti parası olmayanlar için yeterince ulaşılabilir değil.
Ülke nüfusunun yüzde 20’den fazlası açlık sınırının altında, yüzde 60’ından fazlası ise yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Asgari ücret ortalama ücret haline gelmiş durumda.
Emekli maaşları artışı enflasyonun altında kaldığı için emeklinin alım gücü günden güne eriyor.
Milyonlarca insan en temel gereksinim olan sağlıklı beslenme, ısınma gibi ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
Yoksulluğun pençesindeki çocuklar akşam pazarlardan sebze bulmaya çalışıyor.
Yokluk ve yoksulluk toplumun geleceğini karartmaya devam ediyor.

En değerli varlığını, bedenini bile kendisine yük gören, neredeyse tüm umutlarını yitiren milyonların haykırışını duymayanlara bir kez daha seslenelim.
Fakirin umudunu da elinden almayın…