Antik Yunan Felsefesinin en önemli kavramlarından biri Latince’de "başlangıç", "köken" gibi anlamlara gelen “arkhe”, her şeyi yapan temel yapı taşına verilen isimdir; "ilk ilke" ya da "ilk element" olarak da düşünülebilir. Doğa Filozofları bu nedenle arkhe’nin peşine düşmüşler ve doğayı anlamaya çalışmışlardır. İlk kez Milet’li Thales arkheyi “su” olarak açıklayarak Olimpos Tanrılarını dışlamış, her şeyin nedenini gökyüzünden yer yüzüne indirerek “Mitos’tan Logos’a” ulaşmış, felsefenin başlamasına ön ayak olmuştur. Bilim ve felsefe arasındaki ilişkinin Aristoteles ile başladığını kabul edilir. Şimdiki bilgilerimize göre yanlışlarla dolu olsa da özellikle mantık, biyoloji, astronomi alanlarında ilk ayırımları ve tasnifleri o yapmıştır. O yıllarda bilimden çok felsefeye dayalı bir bilgi birikimi yapılsa da verilen çaba ve uğraş her türlü takdirin üzerindedir. Felsefe ve bilimin birlikte tavan yaptığı dönem ise bilimsel devrimlerin başladığı 17. Yüzyıl olarak görülür. Francis Bacon’un bilimin gözleme dayalı olarak yapılacağını ve ancak doğayı tanıyarak edinilen bilgiden yaralanabileceğini söylemesi dönemin başlangıcını oluşturur. Rene Descartes ise bilimde ana unsurun kuşku duymak olduğunu söylemiş ve düşüncesini var olup olmadığını sorgulamaya kadar götürmüştür. Bilimde çığır açan ise İsaac Newton olmuştur. İnançlı ve iyi bir Hristiyan olarak; Tanrı evreni kusursuz bir şekilde yaratmış ve kurallarını koymuştur diye düşünmüş, insanlığın bu mekanik evrenin kurallarını ve matematiğini öğrenmesi gerektiğini söylemiştir… 
Newton’un mekanik evren teorisi de kısa zamanda kendisine güçlü bir rakip buldu. Einstein’ın “Görelilik Yasası” ve Heisenberg’in “Belirsizlik İlkesi” Newton’un dediği gibi kesin bir mekanik evren olmadığını gösterdi. İkisi birlikte bilimi olduğu kadar felsefeyi de etkilediler. Onlara göre ışık hızına çıkıldığında kurallar değişir ve kesin olarak bilinemezdi. Zaman kavramı ve boyutlar farklılaşırdı. İnsan evladı bilim uğruna yüzyıllardır düşünüyor ve düşünmeye devam edecek, o düşündükçe doğru bildiğimiz kurallar da değişecek. Şu anda bildiğimiz, yaşadığımız dünyanın bir bilgisayar programı gibi belirli kuralları olduğu şeklinde. Işık hızı bu programın limit noktası, zaten onun ötesinde bir hıza ulaşamıyor olmamız da bunun göstergesi. Işık hızına çıkıldığı zaman programın da ötesine çıkmış oluyoruz. Yeni kuralları olan farklı bir bölge, belki de zaman kavramının olmadığı bir yer, ancak onu deneyimleyemiyoruz. İnsanlığın bilim sayesinde oluşturduğu uygarlığın geldiği nokta küçümsenmeyecek boyutta, ancak insan ilişkileri açısından durum hiç de iç açıcı değil. Uygarlığın oluşumunu açıklayabiliyoruz da bunca savaşı, insanların anlamsız yere birbirini ötekileştirmesini ve daha ileri giderek öldürmesini nasıl açıklayacağız. Biri ne kadar olumluysa diğeri bir o kadar olumsuz. Her ikisini de aklımızın yaratması ayrıca şaşılacak bir durum. İnsanlığın ironisi de bu olsa gerek, aklı ortadan kaldırmadan galiba rahatlayamayacağız…