Çocuklarımız yarın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlayacaklar.
Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından çocuklara armağan edilen bayramın yıldönümünde şiirlerle, şarkılarla, eğlenceli gösterilerle alanlarda buluşacaklar.
Bayram ile ilgili tadınızı kaçırmak istemem ama ülkemizde çocukların karşı karşıya olduğu tablo ne yazık ki hiç de iç açıcı değil.
Hatta mevcut durum “Bayram, ama kime bayram” sorusunu bile akıllara getiriyor.
… 
Türkiye’de sayısı 23 milyona yaklaşan çocuk var ve çocuklar toplam nüfusun yüzde 27’sini oluşturuyor. 
Çocuklar tüm demografik gruplar içinde yoksulluk oranı en yüksek olan grup olarak karşımıza çıkıyor.
Milyonlarca çocuğu ilgilendiren en öncelikle problem hiç kuşku yok ki ‘yeterli gıdaya ulaşamama’ sorunu.
Tüm araştırmalar gösteriyor ki, “Çocuklar yeterince beslenemiyor, yatağa aç giriyor.”
Bu tespit artık siyasi söylem olmanın ötesinde yaşamın önemli bir gerçekliği olarak karşımızda duruyor.
Sağlıklı beslenme, yeterli protein, vitamin alınması, dengeli beslenme gibi konular ise çok gerilerde kaldı. 
Makarna, bulgur, ekmek çocuklar ne bulurlarsa onunla karnını doyurmaya çalışıyor.
Okula giden çocuklar kantinlerdeki ürünler pahalı olduğu için istediğini alamıyor.
Aileler çocuklarına okulda yiyecekleri gıdayı alamadıkları için bakkaldan bu nedenle veresiye hesap açtırıyor.
“Çocuğuna okul harçlığı veremeyen babanın isyan görüntüleri” hala hafızalarımızda canlılığını koruyor.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’in tanımlamasına göre yoksulluk içindeki çocuklar, yaşama, büyüme, gelişmeleri açısından gerekli olan maddi, manevi ve duygusal kaynaklardan yoksun kalıyor.
Türkiye’ye baktığımızda etkisini her geçen gün derinleştiren yoksulluk nedeniyle çocuklar yeterli “eğitim” alamıyor.
7-18 yaş aralığında eğitime hiç ulaşamamış çocukların olmasının yanında her kademede okuldan erken yaşta ayrılma oranı yıllar içinde artıyor.
Okul öncesi eğitim seviyesinde ‘beş yaş okullaşma oranı’ geçen öğretim yılında bir önceki yıla göre yüzde 71’den yüzde 57’ye düştü. 
Yoksulluk nedeniyle aileler çocuklarını okutamadığı için tarikatlara, merdiven altı sübyan mekteplerine teslim ediyor.
Pandemi döneminde 4 milyondan fazla çocuk eğitime erişemedi bu dönemde oluşan eğitim eksikliği ne yazık ki hala giderilebilmiş değil.

“Çocuk işçi” sorunu her geçen gün büyüyen toplumsal bir yara olmaya devam ediyor.
‘Kayıt dışı, güvencesiz çalıştırılan çocuklar ordusu’ sürekli büyüyor.
Geçen yıl 15-17 yaş aralığındaki çocukların işgücüne katılma oranı bir önceki yıla göre yüzde 2 artış göstererek yüzde 16.4 seviyesine çıktı.
Yoksulluk döngüsü çocukların bedensel olduğu kadar ruhsal sağlığını da olumsuz etkiliyor.
Sosyal yaşama uyum, öfke kontrolü, şiddet eğilimi gibi sorunlarda büyük artış yaşanıyor. 
Yaşamsal öncelikler nedeniyle temel sağlık hizmetleri, aşıya ulaşma konuları geri plana atılıyor.
Sağlık hizmetine parasız ulaşmak çoğu kez imkansız olduğu için hasta çocukların tedavileri gerektiği gibi ve zamanında yapılamıyor.
Engelli çocukların eğitimi ve sosyal yaşamdan kopuk olması ise üzerinde durulması gereken başka önemli bir başlık.

Yoksulluğun çocuklar üzerinde yarattığı zorluklardan biri de “barınma sorunu” olarak ortaya çıkıyor.
Bir odada çok kardeşli, bazen toprak zeminde elektriği, ısınma imkanı olmayan yerlerde yaşayan çocuklar, hijyen bakımından son derece sağlıksız şekilde yaşamını sürdürmeye çalışıyor.
Bu çocukların doğal olarak bağışıklık sistemleri çok zayıf kalıyor.
Sorunlar sayılamayacak kadar çok.
Çözümleri de imkansız değil.
Öncelikle ülke kaynaklarının doğru yerlere kullanılmasıyla yokluk ve yoksulluk sorununu çözerek çocuklarımızı mutlu etmek ve onları daha sağlıklı bir geleceğe taşımak hiç de zor değil.

Sorunlarla dolu tabloyu bir yana bırakalım.
Yöneticilerin 23 Nisan’da koltuklarını bir süreliğine çocuklara bırakması geleneğini anımsayalım.
Makama geçen çocuklar bir kez olsun ciddiye alınır da yöneticiler tarafından sorunlarına kulak verilir mi, bekleyip göreceğiz.

23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı çocuklarımıza kutlu olsun…