Anne bir nefestir. Tanrı kimseyi nefessiz bırakmasın... 
İnsan vücudu en fazla 45 del (acı birimi) acıya dayanabilir. Anne olmak için doğum 
yaparken, kadınlar 57 del kadar acı çekerler. Bu aynı anda 20 kemiğin kırılmasına 
eşdeğerdir. Annenizi sevin, çünkü o dünyadaki en güçlü insan ve bizim en güçlü 
destekçimizdir. Annelik nedir diye sorsalar, hiç düşünmeden “başkası için 
yaşamaktır” derim. Üstelik kim olduğunu, nasıl birisi olacağını bilmeden, onun için 
yorulmak, onun için her zorluğa direnmek, kendi için yaşamaktan vaz geçerek her 
şeyiyle onu yaşatmaya çalışmaktır. Bu bir, “misafir” ağırlama sanatıdır. Kendine 
emanet edilen “Tanrı misafirine” sabırla, bıkmadan, yorulmadan, kırılmadan hizmet 
etme sanatının adı, analıktır. 
Büyüdükçe nasıl birisi olacak diye merak içinde geçecek uzun yılların başlarında 
anneye gerçekten çok iş düşecektir. Belki çeyrek asrı aşacak bu bekleyişin sonunda 
eline dünya malı geçmeyecektir. Sevgi dolu bir anneden başkası, yavrusu için bir 
ömür feda edebilir mi? Ya da böyle bir fedakarlığa, “anneden başka kim talip olabilir, 
kim katlanabilir.” Çocuğa bakmak, onu beslemek analık değildir, analık evladı için 
gerekirse bütün dünya ile savaşı göze almanın adıdır. 
Dünyanın en kutsal görevi anneliktir. Daha dünyaya gelmeden sarmaya, korumaya, 
beslemeye başlar bizi annelerimiz. Ellerinden gelse pamuklara sararlar, 
kırılacağımızdan korkup tutmaya kıyamazlar. Ne kadar büyüsek de hiç büyümeyiz 
onlar için, hayat boyu bize destek olurlar. Ancak öyle anneler var ki, onlar kelimenin 
gerçek anlamında çocuklarının hayat boyu yanı başında olmak, elini tutmak, 
lokmalarını ağzına vermek, onun yaşamı için bir ömrü seve seve feda ederler. Çok 
özel anneler onlar. Özürlü bir çocuğu olan anne için yazacak onları yüceltecek söz 
henüz söylenmedi.