İfade özgürlüğü Türkiye’nin hep kanayan yarasıydı. Ancak geçmişte ifade özgürlüğünü ilgilendiren suçlamalar gazetecilere, siyasetçilere, yazarlara yönelik olurdu. Bugün sosyal medya sayesinde, sıradan vatandaşın yargılandığı binlerce ceza dosyası mahkemelerde görülüyor.
“Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla Ahmet Necdet Sezer döneminde açılan dosya sayısı 163, Abdullah Gül döneminde 848 iken 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu 2014-2019 arası dönemde 128 bin 872 kişi hakkında soruşturma yürütüldü, bu sayı halen artmaya devam ediyor.  Türk Ceza Kanunu’nun 299. Maddesinde düzenlenen suçun cezası bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası, suçunun sosyal medyada paylaşımla işlenmesi gibi alenen işlenmesinde ceza 1/6 oranında arttırılıyor. Bu suç sebebi ile tutuklanan, yani doğrudan cezaevine giren bir çok insan var.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 19 Ekim’de açıkladığı bir karar ile Türkiye'ye Türk Ceza Kanunu'nun 299. Maddesini, yani cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen maddeyi değiştirme tavsiyesinde bulundu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında, Cumhurbaşkanı olan kişilere diğer tüm kişilerden daha fazla koruma sağlayan bu yasa maddesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ruhuna aykırı olduğunu, devlet başkanlarının saygınlığını koruma amacının, bu kişilere özel koruma yasaları çıkarmayı meşru kılmayacağını belirtti. Ayrıca, Türk hükümetinin, bu yasa maddesinin demokratik bir toplumda meşru amaçlar için kullanılabilecek ölçülü bir ceza öngördüğünü kanıtlayamadığı da kararda yer aldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu kararı, Cumhurbaşkanına hakaret suçundan ceza alan veya alacak vatandaşların süresi içerisinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurması halinde tazminat alabilmelerinin yolunu açıyor. Nitekim Mahkemenin yukarıdaki ifadeleri Vedat Şorli isimli vatandaşın açtığı ve 7500 avro tazminat kazandığı davada yer alıyor.
Cumhurbaşkanı’na hakaretin, siyasilerin siyasi oldukları için maruz kaldıkları her ağır eleştirinin hakaret sayılmayacağı, aynı zamanda suç ile orantılı bir şekilde ve ifade özgürlüğüne aykırı olmayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiği ortada.