Kontrol edilemeyen fiyat artışları ve alım gücü düşüklüğünün yarattığı ağır sorunlar en çok konuşulan konulardan olmaya devam ediyor.
Bu kapsamda açıklanan bir anket her geçen gün daha da derinleşen ‘ekonomik krizin’ halkımızı nasıl etkilediğine dair çok önemli sonuçlar ortaya koydu.
Ankete katılanların yarısı ‘Yemek öğünlerini azalttığını’ söylüyor.
‘Zaman zaman aç kalıyorum’ diyenler % 32, ‘Et tüketmeyi bıraktık’ diyenlerin oranı ise % 62 olarak çıkmış.
Ne acıdır ki 21. Yüzyılda ülkemizde açlık tehlikesi ile karşı karşıya olan milyonlarca kişi var.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verilerine göre devlet yardımı alan yoksul hanelerde yaşayanların sayısı 11 milyonu aşmış durumda.
Yaygın yoksulluk nedeniyle Gaziantep Büyükşehir Belediyesi vatandaşlara ‘ekmek kuponu’ dağıtmaya başladı.
Yanlış duymadınız.
Vatandaşlar 2lira 50 kuruş olan ekmeği Belediyenin anlaşmalı olduğu fırınlardan 1 TL ucuza almak için kuyrukta olacaklar.
Savaş dönemlerinde yaşanan ‘ekmek karnesi’ uygulamasının geri geldiğini söylemek mümkün.
Her fırsatta 2. Dünya savaşı sonrasındaki kıtlık koşulları gereği ekmeğin karneye bağlandığı döneme eleştiri getirenler yıllar sonra aynısını yapıyor.
Asgari ücretle yaşamaya çalışan milyonlarca çalışan ve emekliler et fiyatlarındaki yüksek artış nedeniyle uzun bir süreden beri evine et alamıyor.
İşsiz ve yardımlarla ayakta kalmaya çalışan derin yoksulluk ağı içindeki kesimin ise et tüketmeyi zaten aklından bile geçirmesi mümkün değil.
Diğer yandan domatesin kilosunun 30 TL olduğu ve taneyle satıldığı dönemde sebzeler de adeta ‘seyirlik’ olmuş durumda.
Ete ve sebzeye ulaşılamadığında akla ilk gelen bakliyat ürünlerinden almak da kolay değil, bu ürünlerin çoğu ithal olduğu için fiyatları yüksek.
Çocuk gelişimimde önemli olan süt, yumurta gibi temel gıdalar da ne yazık ki kolay ulaşılabilir olmaktan çıkmış durumda.
Vitamin ihtiyacını karşılamak için en önemli besin kaynağı olan meyveyi ise hiç saymıyorum bile.
Protein, vitamin ihtiyacı karşılanamayan çocuklar, gençler çok sağlıksız bir nesil oluşturmaya adaylar.
Anneler ne alabilirlerse onu çocuklarına yedirmeye uğraşıyor.
Çocuklar yarı aç, yarı tok büyümeye çalışıyor.
Yetersiz beslenme çocukların beden ve zihin gelişiminde önemli eksikliklere neden oluyor, öğrenme güçlüğüne, kronik hastalıklara yol açtığı gibi yaşam süresini de kısaltıyor.
Aç çocuklar derslere odaklanamıyor, açlık işçilerin verimini azaltıyor.

Ekonomik zorlukların artması beslenme ile ilgili temel eksikliklerin yaşanmasının yanında ‘yaşam konforu’ ile ilgili de çok önemli gerilemelere yol açıyor.
Yukarıda bahsedilen ankete verilen yanıtlara dönersek ‘Kalın giyinip evi ısıtmıyorum’ diyenlerin oranı % 54, ‘Daha az çamaşır yıkıyorum’ cevabını verenlerin oranı % 58 seviyesinde çıkmış.
Çok net olarak görülüyor ki insanlar ısınmadan, temizlikten bile tasarrufa gidiyor.
Diğer yandan çok yüksek orandaki elektrik ve doğal gaz zamları sonucunda 3.5 milyon abonenin elektriği kesilirken, 1 milyon 93 bin abonenin doğalgazı kapatıldı.
İkiye, üçe katlanan faturalar nedeniyle elektriği ve doğal gazı kesilenlerin sayısı toplamda 4.5 milyonu geçiyor.
Enerji temel bir hak ancak yüksek faturalar konutlarda olduğu kadar ticarethanelerde de çok önemli bir sorun olmaya devam ediyor.

Böylesine yakıcı bir tablo ortadayken iktidarın açlık tehdidi altında yaşam mücadelesi veren milyonlarca insanı görmezden gelmesi ise çok düşündürücü.
Mecliste gıda fiyatlarındaki artışı gündeme taşıyan muhalefet milletvekilinin kıl biberin fiyatının 80 TL’ye ulaşmasını eleştirilmesine yanıt olarak iktidar partisinin milletvekili “İlk defa duyuyorum” karşılığını verdi.
İktidardaki partilerin milletvekilleri; 
Ya çevrelerindeki tüm olumsuzluklara karşı algılarını kapatmış durumdalar,  
Ya da gördükleri halde umursamıyorlar, 
Gerçek nedir bilmek zor. 
Tanesi 23 TL olan marulu gösteren CHP Milletvekiline iktidar kanadından “Doğru, para ediyor işte” cevabının gelmesi de üzerinde durulmaya değer.
Anımsatalım bir süre önce de en yüksek mertebeden “fiyatların makul olduğu” ifade edilmişti.

Kime göre makul?