Siyesete girmek için önce bir partiye üye olmanız gerekir. Daha sonra sıra delege olmaya gelir. Delege olur partide de sizi seven ve sayan çok olursa, merkez ilçe başkanlığına yükselebilirsiniz. Eğer hedefiniz büyükse, o zaman il başkanlığına oynayabilirsiniz. İl başkanı olmayı başardınız mı, geriye tek hedef kalır. Milletvekili olmak...

................

Ama bu yazdıklarımız Eskişehir'de pek geçerli değil. 6 vekilimizden hiç biri bu süreçten geçmediler. Nabi Avcı Cumhurbaşkanımızın danışmanıydı. Önce milletvekili sonra bakan yapıldı. Harun Karacan milletvekili adayı bile olmadı. Çünkü arkasında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu vardı. Emine Nur Günay ise Başbakan Davutoğlu'nun Ekonomi Başdanışmanıydı...

.............

CHP'de durum farklı sayılmaz. Gaye Usluer Eskişehir ile hiç uğraşmadı. Ankara'ya gitti, parti meclisine girdi. Utku Çakırözer ise Kılıçdaroğlu'nun yakın tanıdığıydı. Gazetecilik yaptığı yıllarda onun hep yanındaydı. Cemal Okan Yüksel ise Yılmaz Büyükerşen'in avukatıydı...

............

Aynı durum belediye başkanları içinde geçerli. Yılmaz Büyükerşen'e teklif direk Bülent Ecevit tarafından yapıldı. O'da yanına Ahmet Ataç'ı aldı. Tepebaşı belediye başkanı yaptı. Kazım Kurt'un da önce milletvekili, sonra Odunpazarı Belediye Başkanı olmasının arkasında yine Yılmaz Hoca vardı...

...........

Yani partiler delege seçimleri yapıyorlar, ilçe ve il kongreleriyle uğraşıyorlar ama boşuna. Çünkü partilerde artık üye ya da delegelerin değil, 'Büyüklerin' dediği oluyor. Buna da demokrasi deniyor...